17 Eylül 2016 Cumartesi

Necronomicon

necronomicon ile ilgili görsel sonucu

Necronomicon nedir? O kadar çok ismi var ki ve hakkında o kadar çok efsane oluşmuş ki, bırakın kendisini hakkında yazılanlar ciltleri dolduruyor; “Arabın Kitabı”,”Ölü İsimlerin Kitabı” veya “Ölülerin Çağrı Kitabı” ya da “Çıldırtan Kitap” kısacası bu bir mitik kitap.
Yazarının adı El Hazret veya El Azif. Yani meşum yazar Şamlı bir Arap. İnançlara ve de bilinenlere göre Necronomicon gerçek bir büyücünün el kitabı ve hiç şakası yok. Bazılarına göre, böyle bir kitap hiç yok, sadece Amerikalı korku yazarı Lovecroft´un hayallerinin ürünü, bazılarına göre ise var ama yerini kimse bilmiyor. Kısacası Necronomicon, tam manasıyla gizem dolu.
Necronomicon´un yedi cilt olduğu ileri sürülüyor, aslı 900 sayfanın üzerindeymiş, her cildinin 125 sayfa civarında olduğu düşünülebilir. Peki bu garip kitap nerede ve ne zaman yazıldı? Necronomicon´un MS 730´da Şam´da Abdül El Hazret tarafından yazıldığı biliniyor. Öyleyse El Hazret kimdir? Çok az bilgi var, onun çoğu da Necronomicon´un içinde; Hep yolculuk yapar çok okurmuş, İskenderiye´den Pencap´a kadar dolaşmış, onlarca dil konuşur ve öğrencilerine dünyanın her yerinden araştırıp öğrendiklerini anlatırmış. Metodları Heredot´u ve hatta Bruno´yu anımsatıyor. Nostradamus´un ünlü “Yüzlükler” inin ilk iki dörtlüğünde anlattığı metodun kaynağı uzmanlara göre Necronomicon´dan alınmıştır;
1. GECEYARISI, GİZLİ ODAMDA YANLIZ ÇALIŞIRKEN, OTURURUM ÜÇ AYAKLI PİRİNÇ SEHPADA, KÜÇÜK BİR IŞIK GELİR İNSANSIZ YERDEN, DÜŞÜNCEMİ AYDINLATIR, TALİHİMİN BOŞ YERE OLDUĞUNA İNANMIYORUM.
2. ASA ELLERİM ARASINDA, KONUŞULUR BRANCHES ORTAMINDA, SU HAREKETLENİYOR, LİMBE, ETEĞİNDEN AYAĞA, BİR BÜYÜK KORKU, İÇTEN BİR SES, FARKLI BİR TİTREME, İLAHİ IŞIK, KUTSAL HABER ARTIK YANIMDADIR.
Büyü veya daha doğru bir tanımla majikal kehanet için çağdaş araştırmacılar bilincin açılması ve güncel etkilerden kurtulabilmesi için belli uyuşturucuların kullanıldığını belirtiyorlar. Bunun bir formülü de ele geçirilmiş; “Günnük, aselbent, diktamnus, haşhaş kökleri, afyon” gibi maddeler kullanılıyormuş. Kaynak Columbia Üniversitesi´ nin inançlar ve yöntemlerle ilgili araştırma raporlarından alınma. Yani Necronomicon sadece bu yönden geleceği görebilmenin yolunu da gösteriyor veya öğretiyor. “Çılgın Arap” El Hazret´in çağının çok ötesinde olduğu da anlatılmakta, çünkü bu Necronomicon sayesinde geleceği gördükten sonra çağının dışında kalmış veya uyum sağlayamamış, ona çılgın denmesinin nedeninin altında çağına göre alışılmadık biri olması yatıyor.
necronomicon ile ilgili görsel sonucu
İnsanı çıldırtıyor ama nasıl?
Bir diğer kaynağa daha bakalım, Yunanlı Yeni-Platonist filozof Proclus (MS 410-485), astronomi, felsefe, matematik ve metafizik uzmanıydı ve kullandığı büyü yöntemleriyle Hekate adlı mitolojik tanrıyı görebildiğini yazıyordu. Proclus, Eski Mısır ve Kalde gizem öğretilerinden yararlanmıştı ve Proclus´un yazılı yöntemlerinin tamamen El Hazret´in eline geçtiği ve Necronomicon´a aktarıldığı da söylenmekte. Neyse, biraz da bu garip kitabın basılı olup olmadığına veya basım tarihçesine kısa bir göz atalım.
Hiçbir Arap kaynağında Necronomicon´un çıkış bilgisi yok. Araştırmacı ve tarihçi İdris Şah, kitabı Hindistan´da Deobund´daki, Mısır El Azhar´daki ve Mekke´deki antik kitaplıklarda araştırmış ama başarılı olamadığını yazıyor. 1487 tarihli bir Latince belgede Dominikan Rahip Olaus Wormius imzasıyla Engizisyon´un ölümcül ismi Kara papaz Torquemada´nın İspanyol Yahudileri´ne zulmederken, Necronomicon´u ele geçirdiği ve İtalyanca´ya çevirttiği belirtiliyor. Wormius´a göre, kitap son derece tehlikeli ve okuyan insanı olağanüstü etkiliyor ve aklını başından alıyor. İçindeki bazı bölümlerde Tevrat´ın Yaradılış Bölümü´n deki gizli ve şifreli bölümlerin açıklamalarının bulunduğu ve bunları anlamanın sonucunda insanın çıldıracağını da belirtiyor.
Çıldırtan kitabın izinde..
Wormius, kitabın bir kopyasını ele geçirmiş olmalı ki, Spanheim Başrahibi Johann Tritheim´ a yollamış ama sonra Wormius ekliyor; “Çeviriyi yaktım, bu Tanrı´ya küfürdü, gerçekler çok fazla ortaya çıkıyordu, İnsanlar buna hazır değiller, daha çok zaman gerekiyor.. Ama başka kaynaklar Necronomicon´un yok olmayıp Vatikan´a yollandığını yazmaktalar. Yüzyıl kadar sonra 1586´da, Wormius´a ait kopya Prag´da ortaya çıktı. Ünlü İngiliz majisyeni Dr. John Dee ve asistanı Edward Kelly bu kez Necronomicon´u ele geçirdiler, söz edildiğine göre Dee ve Kelly “Necromancy” denen ölüleri mezarlarından kaldırma deneylerine ondan sonra başladılar. Ama bir bomba daha duyuldu, Necronomicon´da simya yoluyla altın yapma yöntemleri de vardı.
Dr. Dee, Necronomicon´u İngilizce´ye çevirip Manchester´de Christ´s College´e bıraktı. Sonra büyük koleksiyoncu Elias Ashmole eliyle Oxford´da Bodleian Library´de yer aldı. Ve şu anda da Londra´da British Museum´da Necronomicon´un bir kopyasının bulunduğu müze kayıtlarında yer alıyor.
Bildiğimiz her şeye aykırı..
Ne var bu korkunç kitabın içinde? Ulaştığımız kadarıyla bildiklerimize bir göz atalım;
* Tufan öncesiyle ilgili inanılmaz gerçekler vardır. El Hazret kaybolmuş geçmişin içyüzünü anlatırken, Tevrat´daki “Yaradılış” bölümüyle, mitolojik kaynaklar arasında kesin benzerlikler olmasına rağmen Tevrat bunları gizlemekte, bugüne kadar yapılan çeviriler ise kutsal kitabın aslından çok uzak. Geniş ayrıntılarla geçmişin ve dinlerin kaynağının içyüzü anlatılıyor.
* İnsan ırkı, dünyadan önce başka bir yerdeydi. Buna başka kürelerden gelme denmekte. Neo-Platonist inançlara göre anlatılan dünya benzeri yıldızlarda kendilerine özgün yaşam formları bulunmaktadır. Bu yaşam biçimlerinin özellikleri kozmik hiyerarşinin evrim çizgisiyle belirlenirler.
* Özel zamanların belirlenmesiyle ve özel semboller kullanılarak, eskilerle ilişki kurulabilir ve onlardan istenilen kozmik bilgiler alınabilir, o zaman geçmişe ve geleceğe hakim olmak mümkündür ama bu tehlikeli bir yoldur çünkü insan taşıyabileceği bilgiyi edinmeli ve bunun farkında olmalıdır.
Hitler kitaptan yararlanamadı…
Necronomicon´un bilinen kopyaları kayıp görünüyor, bazı kaynaklar Adolf Hitler´in okült ilgisi sonucunda kitabın bir kopyasını ele geçirdiğini belirtiyorlar ama sonrası bilinen bir şey, Führer´in sonu efsaneye göre Necronomicon´dan yararlanmışa benzemiyor. Dee´nin Bodleian Müzesi´ndeki çevirisi 1934´den sonra yok oldu, belki de Hitler´e giden kopya oydu. British Museum önceleri çalınmalardan söz ediyordu ama bunun doğru olmadığı anlaşıldı, Wormius baskısı oradaydı ama nedense kataloglardan silindi ve yeraltı depolarına kaldırıldı.
necronomicon ile ilgili görsel sonucu
Hatta bir iddiaya göre çok değerli eşyalar klasmanına alınarak 1940´larda Kraliyet mücevherleriyle beraber Galler´de özel bir şatoya saklanmıştı. Sonra tüm dünya kitaplıkları Necronomicon ile ilgili kaynakları ve belki de kopyaları saklamak için sanki söz birliği ettiler. Necronomicon´ın çıldırtması anlaşıldığı kadarıyla sanıldığı gibi değil, sadece bildiğimiz, inandığımız her şeyi reddetmesi ve gerçeklerin çok farklı ve belki de çok acımasız olması yüzünden okuyanlar şoka giriyor olabilir. Ötesi, gizemin hala sürdüğünün gerçeği, kimbilir ne zaman kadar? Herhalde, kendimizden, ne için varolduğumuzdan ve geçmişimizden korkmamayı öğrenene kadar da Necronomicon´u göremeyeceğiz.

15 Eylül 2016 Perşembe

Milyon Dolarlık Tablolar! Sanat Eserleri Neden Bu Kadar Pahalıdır?

Milyon Dolarlık Tablolar! Sanat Eserleri Neden Bu Kadar Pahalıdır?


İçerikte sizlere sanat ve para ilişkisini ve sanat eserlerin neden bu kadar pahalı olduğunu anlatmaya çalıştım.

Sanat ve para

Sanat ve para
Paranın sanatı sevdiği bir gerçektir. Sanatta parayı hep kendisine çekmiştir... Haberlerde ya da sosyal ağlarda ara ara karşımıza çıkan bir haber vardır;
"Milyon Dolarlık Tablolar."
Resme baktıkça bunun nasıl bu kadar pahalı olabileceğini, aynısını yeğeninizin bile yapabileceğini düşünürsünüz (!)
Ancak fiyatı milyon dolarlara tekabül etmektedir. Girişte de yazdığımız gibi sanat eserlerinin neden bu kadar pahalı olduğunu anlamak için biraz sanat tarihi bilgisi gerekmektedir.

O meşhur tablo ile başlayalım

O meşhur tablo ile başlayalım
2012 yılında Polonya asıllı Amerikalı ressam Mark Rothko'nun bu eseri 86.9 milyon dolara satıldı.
Genelde pahalı sanat eserlerinden bahsediliyorsa mutlaka orada Rothko adı da geçmektedir. 
"Ya adam dümdüz boyamış resmen, badana gibi tuvali milyon dolara satılmış" dediğiniz resim kesinlikle bir Rothko eseridir.
Peki baktığınız zaman hiç bir şey anlatmıyor dediğiniz bu eser neden bu kadar pahalıdır? İnsanlar çıldırmaya başlamış ya da para fazla mı gelmiştir?
Her ikisinin de yanıtı hayırdır. Mark Rothko'dan daha önce şu) yazımda bahsetmiştik. 
Mark Rothko soyut dışavurumcu bir ressamdır. Dışavurumculuk özetle doğanın insan ruhundaki yansımasını ele alan bir akımdır. Soyut dışavurumculuk da ise herhangi bir betimleme, bir şeyleri resmetme kaygısı yoktur. 
Bu akımda aşırıya kaçan bir sadelikte ruh duygulanımlarını yalnızca bir renk ve belli belirsiz şekillerle anlatabilirsiniz. Soyut Dışavurumculuğun ülkemizdeki en önemli temsilcisi ise Bedri Baykam'dır.
Rothko'nun da derdine düştüğü kaygı budur. Resimlerinin karşısına geçen insanlara bir şeyler anlatmak yerine, bir şeyler hissettirmeyi amaçlamaktadır. 
30 yıla yakın ciddi anlamda maddi sıkıntılar çekmiş, Yahudi olduğu için memleketinden kaçmış, ömrünün son 10 yılında ölümü saplantı haline getirmiş ve intihar ederek yaşama veda etmiştir.

CIA etkisi

CIA etkisi
Öte yandan ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dünyanın lideri olma derdinin önünde bir engel bulunmaktadır; "Kültür ve Sanat"
Çok fazla göç almıştır, yoz bir kültürü olduğu düşünülmektedir. İstihbarat teşkilatı CIA'in kurulduktan sonraki ilk başarılı operasyonu ne yazık ki sanat üzerine olmuştur. 
Başta Rothko gibi büyük ustaları, o dönemlerde fazlasıyla desteklemiş, büyük müzayedelere, galerilere, müzelere sergiler düzenlemesini gizlice sağlamışlardır. Rothko, ABD kapitalizmine karşı bir sanatçıydı. O öldükten sonra eserlerinin bu kadar değerleneceğini tahmin etmiş midir bilemeyiz.
Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası sanat eserleri özel bir koleksiyon konusudur. Alıcılar bir zamanlar Rothko'nun yüzüne bile bakmazken şimdi bir Rothko için ruhlarını satmaya hazırlardır şüphesiz.

Çığlık!

Çığlık!
Bir diğer milyon dolarlık haberleri çıkan esere geçelim.
Norveçli Dışavurumculuk akımının babası Munch'un Çığlık tablosu... 119 Milyon dolarlık (321 milyon Türk lirası) bir esere bakmaktasınız.
(Bu eserin ne anlattığı ve dışavurumculuk akımının ne olduğunu daha önceki yazılarımda epey bahsetmiştik. Profilimden ulaşılabilir.)
Güzellikten öte rahatsız edici olan bu tablo neden bu kadar pahalıdır ?
Bunun nedeni yapan sanatçısıdır. Yani Edward Munch imzası taşıması, dışavurumculuğun neredeyse simgesi haline gelmesi, fiyatını astronomik yapmaktadır. Alıcılar burada eserin ne anlattığını akıllarına bile getirmemektedir.
İmzası ve eserin kendisi zaten onu paha biçilemez yapmaktadır. Özellikle müzeler ünlü bir tabloyu koleksiyonlarına katarak izleyicileri kendisine daha rahat çekebilmektedir.
Düşünün ki ülkemizde bir müze bu eseri satın aldı. Yerli yabancı ne kadar ziyaretçisi olacaktır bir fikriniz var mı? En kötü yanı ise eğer müzeye değilde özel koleksiyona girmişse eser geçmiş olsun. Artık bir kurum değil şahıs malıdır ve onunla istediğini yapmakta özgürdür. Büyük ustaların çoğu eserleri özel koleksiyonlarda olduğundan, istediğiniz de gidip görme şansınız yoktur.
Ancak sanat izlenmek için değil midir ?

Bir yatırım aracı olarak sanat

Bir yatırım aracı olarak sanat
Sanat eserlerinin bu kadar pahalı olmalarının nedenlerinden biri de sanatın uzun vadede kolay kolay asla zarara uğramamasıdır. Yani aldığınız bir eser zaman içerisinde daha da pahalılaşacaktır.
Ve böyle olması için ille yıllar öncesinde yapılmasına gerek yoktur.
Kim alıyor, neden alıyor resimleri?
Durumu en basit hali ile aktarmaya çalışalım.
Ülkemizde sanat eseri satın alan kitle belirlidir. Bir kısmı koleksiyoner olarak sizden bir kaç resim alır, aslında yatırım yapmaktadır. Uzun vadede sizden aldığı eserleri çok daha pahalı fiyattan satabileceğini bilmektedir. 
Beğendiği için alıp duvarına asan sanat severler de bulunmaktadır elbette. Ancak sanata asıl yön veren, bir anda genç sanatçıların yıldızını parlatan galeriler ve koleksiyonerlerdir. Üçten aldığını yarın beşten satacaktır.
Özetle sizin isminize yatırım yapmaktadırlar. Müzayedelere giren bir eseriniz bir anda hak ettiği değerinin kat ve katlarına satılabilir. Tabii bu genç bir sanatçı için risktir. Bir anda yükselmek sert bir düşüşle sonuçlanabilmektedir.

Eser mi, sanatçı mı önce gelir?

Eser mi, sanatçı mı önce gelir?
Picasso hayatı boyunca binlerce tablo yapmıştır. Gerçek anlamda üretken bir sanatçıdır.
Peki Picasso'nun her bir eserini tek tek sanat eseri olarak nitelendirebilir miyiz? 
Bu soru bugün halen sorulmaktadır. Ve yanıtı belirsizdir.
Ancak bilinen bir şey var ki eğer şu anda büyük annenizin evinde, imzalı bir Picasso varsa A4 boyutunda bile olsa, artık milyonersiniz demektir. Çünkü önemli olan şey eserin kendisinden ziyade altındaki imzadır. Eserlerin pahalı olmalarının en önemli nedenlerinden biri eserin sahibinin kim olduğudur.

Sonuç olarak

Sonuç olarak
Sanat eserlerinin astronomik derecede pahalı olmaları sanatçılarının istediği bir şey değildir. 
Hiç bir sanatçı para için resim yapmamaktadır. Bundan dolayıdır ki tarihte çoğu sanatçının kıymeti öldükten sonra anlaşılabilmiştir.
Günümüzde bu algı kırılmaya başlasa da, sanatçı, tuvalinin karşısında kendi kaygılarını özgün bir dille işler, izleyicisine sunar ve ardından hayatta kalmak ve üretimini devam ettirebilmek için çalışmalarını satar.
Ülkemizde de henüz bilinen bir alan olmasa da Avrupa'da insanlar boş arsalara değil, sanatçılara yatırım yapmaktadırlar. Bu sayede sanatçılar daha da tanınır, dünyaya ulaşır ve tarihteki yerlerini alırlar.
Bundan sonra yine pahalı tablo haberleri ile karşılaşırsanız, bu okuduklarınız aklınızda bulunur ümidi ile...
Sanatla kalın..
kaynak: onedio.com

5 Eylül 2016 Pazartesi

Nasıl Blog Yazarı Olunur

Nasıl Blog Yazarı Olunur
nasıl blog yazarı olunur ile ilgili görsel sonucu
Günümüzde ekstra iş yapmak isteyenlere blog yazarlığı yakışır.Blog yazarlığı herkesin yapacağı bir iş değildir. Bu işin de kriterleri vardır. İşin kriterlerine uygunsanız bu iş rahatlıkla yapabilirsiniz. Ancak çoğu kişinin bu iş için uygun olmadığını da belirteyim.
Şimdi ilk olarak bu iş için çok kitap okumuş biri olmanız sizin için bir artıdır. Çok kitap okuyanbirinin bakış açısı genişler ve kurduğu cümleler düzgünleşir. Anlatım bozukluğunu hiç yok denecek kadar az yaparsınız. Bu nedenle kitap okumak şart. Blogda yayınlayacağınız yazıları nasıl üreteceksiniz. Her zaman başka sitelerden yazılara bakıp özetini yazamazsınız. Bu nedenle bakış açınız geniş olmalı, yazacağınız kategorileri düşünebilmelisiniz.
Klavyeyi hızlı kullanmanız zaman açısından önemlidir. Hızlı yazamazsanız bu iş için pek de uygun değilsiniz demektir. Çünkü yazacağınız yazı zamanınızı çok alırsa bu işlerde kazancınız az olur.
Yazı gönderdiğiniz kişiler sizin yazılarınızı beğenmeli. Beğenmezse size iş vermezler. Bunun için kendinizi beğendirmelisiniz.
Bir diğer kriter güven meselesi. Bu işte güven esastır. Bunun için karşınızdakine güvenmelisiniz. Yazı gönderiyorsunuz. Ücretimi alamam diye düşünmeyin. Karşıdakinize güvendiğinizi gösterin. Böylece o da size güvenecektir.
Genel anlamda yazarlık bu kriterleri ister. Bunlar sizde varsa blog yazarı olabilirsiniz.

Saatin yeni yükselişi

Saatin yeni yükselişi

saat ile ilgili görsel sonucuGünümüz insanı için en kıymetli şey zaman olunca en değerli eşyası da saat oluyor haliyle. Ama saat deyip geçmemek lazım. Çünkü o sadece zamanı gösteren bir araç olmanın ötesinde çok büyük anlamlar taşıyor bugün. Yaşam biçimimizi trendler belirliyor ve saat bir statü simgesi olarak iş görüyor. Türkiye’de lüks kavramı son 10 yılda değişim gösterdi. Günümüzde lüksü en iyi ifade eden 3 kelime “deneyim, kişiselleştirilmiş ürün ve marka değeri”. Türkiye de bu gelişmişliğin içine dahil olmak üzere. Dünya saat sektörünün büyüklüğü 2013 yılında 120 milyar dolar. 2012 yılı rakamlarıyla perakende satış değeri 110 milyar dolar. 2011 yılında bu rakam 90 milyar dolardı. Türkiye saat sektörü 2013 rakamlarıyla, yaklaşık olarak 800 milyon dolarlık bir pazara hakim ve ithalata dayalı bir sektör. Ekonominin iyileşmesi, gelir dağılımının daha da düzenli hale gelmesi sektörün büyüme potansiyelini artırıyor. Buna paralel üst segmentteki saat markaları Türkiye’ deki potansiyelin farkına varıp satış ve pazarlama aktivitelerini kendilerini yapmaya başladı. Swatch Group, IWC, Jaeger-LeCoultre sadece bunlardan birkaçı… 10 yıl önce Türkiye’ye üçüncü dünya ülkesi olarak bakan yabancı markalar şimdi Türkiye’yi öncelikli ülkeler arasında değerlendiriyorlar. Türkiye lüks saat üreticileri için önemli bir ülke konumuna geldi. Prestijli markalar Türkiye’ye büyük önem veriyorlar ve Türkiye pazarında yer almak önemli hedefleri arasında yer alıyor.

Türkiye dünyada 22’nci sırada
Özellikle son dönemde gelişmekte olan pazarlar arasında öne çıkan Türkiye’de lüks kategorisinde yer alan mekanik ve el yapımı İsviçre menşeili saatlere olan talep her geçen gün artıyor. Ersa Saat Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ergün’ün paylaştığı verilere göre, Türkiye dünyanın 22’nci büyük saat pazarı konumda. Türkiye’de son üç yılda 35 milyon adet saat satıldı ve yılda 800 milyon dolar harcadı. Türkiye’de en çok satılan ikinci saat türünün fiyat aralığının 5-10 milyon olduğunu kaydeden Ergün, bu kategoride satılan saat adedinin sadece bir yılda 10 milyonu bulduğunu söylüyor. Yabancı markalar Türkiye’deki ilgiden gayet memnun diyen Rotap Şaatçilik Genel Müdürü Hafise Bozer, “Şu anda yapmış olduğumuz görüşmeler sonucunda havaalanında karşılanıyoruz ve bizimle çalışmak istediklerini her fırsatta belli ediyorlar. Önceleri fabrikalarına giderdik ve prosedürler daha zor ilerlerdi” diyor.

Neden Türkiye’ye geliyorlar?
Türkiye’nin büyüyen ekonomisi ve bunun tüketici üzerindeki etkisi, özellikle 2000 yılından bu yana saat sektöründe ve satış rakamlarında hissedilir derecede kendisini gösterdi. Türkiye’deki yaşam tarzının değişmesi, sahil ve turistik bölgelerde satış noktalarının artması, moda saat markalarının ötesinde, lüks saatlerin konforunun tüketici tarafından algılanması lüks saat satışları üzerinde olumlu ve yükselen değişikliklere yol açtı. Dünyada az sayıda üretilen lüks saat markaları diğer alt gruplara göre çok daha yüksek büyüme eğilimi gösterdi. The Swatch Group Türkiye Tissot Marka Müdürü Nazmiye Cihan, “Omega, Tissot gibi ünlü saat markaları Türkiye’deki pazar potansiyelinin ve alım gücünün farkındalar. Bu sebeple, kendi bünyelerindeki satış ekipleriyle Türkiye pazarında yer almak, pazarı tanımak ve pazarın dengesini bozabilecek etkiler varsa bunları temizlemek ve dengelemek istiyorlar. Doğrudan raporlama ile satış konseptlerini o ülke şartlarına uygun geliştirmek en akıllıca, az maliyetli ve güvenli yol” diyor.

Saat merakı artıyor
Lüks saat tüketiminde yaşanan artışın bir başka nedeni de satış ağlarının genişlemesi. Bundan 10- 15 yıl önce, lüks saat markaları birkaç distribütörün tekelindeyken bugün durum farklı. Satıcı sayısı fazla, model skalası daha geniş, seçenek bol. Eyüboğlu Hobi ve Çelik Ürünleri Genel Müdürü Behçet Eyüboğlu, “Türkiye’deki saat tüketicileri her geçen yıl daha da bilinçleniyor, moda markalar yerine gerçek İsviçre saat markalarını tercih edenlerin sayısı artıyor. Artan bir ivme ile saatin önemi, kullanım alanı konusunda gelişme kaydediyor” diyor. IWC Türkiye ve İsrail Bölge Müdürü Aylin Aydın, İsviçre Saat Endüstrisi Federasyonu raporlarına referans veriyor: “Baktığımızda 1,500 euro üzerinde Türkiye’ye ithal edilen lüks saatler 2013’ün ilk beş ayında yüzde 12,5 artmış gözüküyor. Bu rakamlar da Türkiye’de saate olan ilginin arttığını belgeliyor”.

Potansiyel büyük
Arada çeşitli ekonomik darboğazlarla yavaşlama eğilimi gösterse de saat sektörünün dünya ve Türkiye’de büyüdüğü çok açık. Öngörülerini sorduğumuz her temsilci yukarıda saydığımız nedenler neticesinde geleceğe olumlu baktıklarını söylüyorlar. Gelecekte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de lüks saat sektöründe limitli üretimlerin ön plana çıkacağını düşünüyorlar. Buna göre, Türkiye’de büyüme vaat eden pazarı 6-7 yıl içinde iki katına çıkarmak artık hayal değil. Saat&Saat Genel Müdürü Ramazan Kaya, “Bir insanın artık en az 3 çeşit saati olacak. İlki, klasik özel günler için, ikincisi, günlük hayat için, üçüncüsü hafta sonu kullanım için” diyor. Yani saat modanın tam anlamıyla bir parçası olacak. Tüketici alışkanlıkları bakımından artık pek bir farklılık kalmadı. Özellikle Avrupa ve ABD nasılsa Türkiye’de de aynı tüketim refleksleri hakim. Türkiye artık dünya modasıyla aynı havayı soluyor.

ÖNCE SAAT, SONRA ARABA
Türkiye lüksü seviyor mu? diye sorsak cevap kesinlikle “evet” olur. Çünkü sektör uzmanlarının deneyimlerine göre Türkiye’de para kazanan herkes önce kendine lüks bir saat alıyor. Ardından bunu iyi bir araba izliyor, işin final noktası ise lüks bir ev oluyor. Saat, sosyal statü göstermek için olağanüstü bir meta. Kendini kanıtlamanın önemli bir tetiği. Türkiye de dahil dünya genelindeki tüm varlıklı insanlar, lüksü üç temel eksende tüketiyor: “Statü, kendini kabul ettirme ve gösteriş”. Lüks bir ev, otomobil ya da saat… Hepsinin arkasında bu üç sosyo-psikolojik unsur yer alıyor. Ancak kültürler değiştikçe, bu üçlünün dengesi ve dozajı farklılaşıyor. Batı lükse alışkın. Paketli lüksü yaratan Avrupa aristokrasisi, beraberinde ABD, konu lüks olduğunda Türkiye’nin en az 50 yıl ilerisindeler. Onların lüks tüketim eğilimlerinde kendini gerçekleştirme ön plandayken, Türkiye’yi de kapsayan doğu hattında kendini gösterme fazlasıyla önde.

TÜRKİYE’DEKİ TÜKETİCİ AVRUPA’DAKİ İLE AYNI
Türkiye’deki satın alma alışkanlıkları Avrupa ve ABD ile benzerlik gösteriyor. Bu çerçevede Türkiye artık dünya modasıyla aynı havayı soluyor. Bu yüzden buradaki tüketici geçmiş yıllarda Avrupa’da bularak satın alabildiği marka ve ürünleri artık kolaylıkla Türkiye’de de bulabiliyor. Bunun yanısıra, Türkiye’yi ziyaret eden Avrupalı tüketici de beğendiği ürünleri ve markaları burada görmekten memnun. Ortadoğu ve Rusya’dan gelen tüketiciler de daha ışıltılı ve değerli taşlar ile tasarlanmış ürünlere rağbet ediyor.

4 Eylül 2016 Pazar

Bir Fincan Kahvenin Hatırı

Bir Fincan Kahvenin Hatırı


bir fincan kahve WALLPAPER ile ilgili görsel sonucu KIMI ZAMAN HÜZÜNDÜR, KIMI ZAMAN NEŞEDIR AMA KAHVE IÇMEK BAŞLI BAŞINA BIR KEYIFTIR. KAHVE YAVAŞ YAVAŞ TADI ÇIKARILARAK IÇILIR. İÇMEDEN KÖPÜĞÜNÜN ESTETIK GÖRÜNTÜSÜ BIR SANAT ESERI GIBI IZLENIR. SANKI SIYAH BIR TUVAL ÜZERINE YAĞMUR DAMLACIKLARI SERPILMIŞTIR. KIPIR KIPIR SIZE GÖZ KIRPAR. ADETA KENDI DÜNYASINDAKI LEZZETI SUNAR INSANA.
  •  Kahveden önce mutlaka biraz su içilir ki, ağız tadı başka tatlardan arınsın. Kahve yudum yudum içildikten sonra su içmek ise kahve adabına ihanet olarak kabul edilir.
     Yalnız, Osmanlı döneminde, kahve içimi alışkanlığının ilk zamanlarında suyun önce mi yoksa sonra mı içilmesi gerektiği uzun tartışmalara neden olmuştur. Eve gelen konukların aç ya da tok olduğu suyun içilmesi sırasına göre değerlendirilmiştir. Konuk önce su içerse bu aç olduğunun ifadesiymiş. Ev sahibi zaman yitirmeden sofrayı hazırlarmış. Sudan önce kahveyi yudumlaması ise tok olduğunun göstergesi imiş!..
     Kahve içmek bir sanattır. Pişirmesi de öyle. En lezzetli Türk kahvesi de közde pişirilendir. Öncelikle taze ve iyi çekilmiş olmalıdır. Bakır cezvede ve mümkün olduğunca az kişiye pişirilmeli ki, daha da lezzetli olsun. Kültürümüzün vazgeçilmez tatlarından biridir ve herkes ikram etmeye de, içmeye de bayılır.
     Peki, halk arasında her zaman geçerliliğini koruyan “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır,” deyişi nereden kaynaklanmıştır ?
    Vaktiyle İstanbul Yemiş İskelesi’ndeki bir kahveye bir yeniçeri girer. Sağına, soluna bakınır ve kahveciye “Herkese benden bir kahve yap ama şu kafire yapma,” diye seslenir. “Kafir” dediği İstanbul’a yük getiren bir geminin Rum kaptanıdır. Kahveci, yeniçerinin atıp tutmalarına ve tehditlerine aldırmadan ve korkmadan Rum kaptana kahvesini pişirip ikram eder.
    Uzun bir zaman sonra Osmanlı ordusu bir sefere çıkar. Yeniçeri ocağına kayıtlı olan o kahveci de görevi gereği Sisam adasına gönderilir. Savaş sırasında esir düşer. O zamanlar esirler parayla satılır, alanlar da isterler ise onları öldürme hakkına sahip olurlarmış. Kahveciyi görüp tanıyan o Rum kaptan satın alır. Kahveci korkunç sonunu  beklerken, onu yanına katıp götürmekte olan kaptan, “Korkma, seni tanıdım. Sen İstanbul’da Yemiş İskelesi’ndeki o kahvecisin. Yıllar önce, kötü yürekli bir yeniçeri bana kahve vermemen için tehditler savurduğu, hakaretler ettiği halde sen yine de bana kahve ikram etmiştin. Sağolasın. İşte o bir fincan kahvenin hatırı için seni serbest bırakıyorum. Git sağlıcakla,” demiş ve kahveciyi salıvermiş.
    “Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı” da böylece dilimize, geleneklerimize yerleşmiş ve nesilden nesile aktarılır olmuştur.
    Kahve deyip geçmeyiniz; kahve içmek bir keyiftir. Türk konukseverliğinin simgesidir. Yakınlaşma vesilesidir. Arkadaşlıktır, dostluktur. Bilgi alış verişi için güzel bir ortamın yaratıcısıdır. İnsan yalnızlığına çaredir, tesellidir. Kız isteme merasimlerinin şifreli ikramıdır. Damat adayına bol tuzlu kahve sunulur, sabır ve sosyal yatkınlık gücü test edilir.
    Kahve yorgunluk alır, içeni sakinleştirir. Zihini açar, konsantrasyonu  sağlar, uyku halini dağıtır. Gerektiğinde ağrı kesicidir. Anılar, günlük konular, heyecanlar, düşünceler paylaşılır.
    Özellikle kadınlar arasında kahve falına baktırmak sanıldığından çok fazla yaygındır. Tanıdığınız ve güvendiğiniz hanımlara sorun, “Falcı tanır mısın?” diye, size İstanbul’un en ücra köşesindeki falcı telefonunu vereceğinden hiç şüpheniz olmasın…
    Altmış yıla yakın iş hayatımda, ticari ilişkilerimde kahve ikramının çok önemli yeri olduğunu gördüm. İsveçli, İngiliz, Alman, Belçikalı, Avusturyalı, Yunan, İtalyan, ABD’li ve daha pek çok milletten iş adamı ve yöneticilerle görüştüm, iş yaptım. Uzun toplantıları paylaştık. Ortadoğulu konuklarımızla yaptığımız toplantılarda “Kahve” hep alışılmış, bilinen bir ikram olarak düşünüldü. Batılılarla ise kahve özel bir merak ve sohbet konusu oldu. Paylaşılan bir fincan kahve sonrası iş ilişkileri dostluk ilişkilerine dönüştü.
    Kurulan bu dostluklarda, Eyüp sırtlarındaki Pierre Loti kahvesi hemen hemen her zaman gündeme gelmiştir. Görmeyenlere, Haliç tepelerinden kuş bakışı manzaranın doyumsuz güzelliklerini anlatırım. Bu manzaranın yalnızca 19. Yüzyılda İstanbul’da yaşamış olan Yazar-şair Pierre Loti’yi değil, İstanbul’a gelen tüm yabancı sanatçıları ve turistleri hayran bıraktığı bir gerçek.
    Bir gün Boğaz gezisinden dönerken Kandilli’ye uğrayan Loti’nin kendisini tanıyanların ısrarı üzerine verdiği kahve molası sırasında söylediği “Dünyada şükran duygusunu bu kadar derinden duyan hangi ulus vardır?” sözleri edebiyat tarihindeki yerini almıştır. Katip Çelebi’nin, kahve için “Keyif erbabının keyiflerini arttırır, cana can katar,” deyişi de aklımız gelen bir başka kahve methiyesidir.
    Kahve nasıl ki dostluklar için bir kıvılcımdır, yukarıdaki örneklerden yola çıkarak pek çok sanatçının hayatının da ayrılmaz parçasıdır. Kahvehaneler de nice ressamın tuvalini süslemiş, yazar ve şairin satırlarında unutulmaz yerini almıştır.
    Kahve gerçek bir dost gibidir. Özünde insan sevgisi vardır. Keyifle içilen bir fincan kahve damakta hep o tadı bırakır, kalpte de insan sevgisi...
    Boşuna söylenmemiş; Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane.

Haftada 500 TL Kazanmanızı Sağlayacak 8 Benzersiz Fikir

Haftada 500 TL Kazanmanızı Sağlayacak 8 Benzersiz Fikir


Birbirinden farklı nedenlerden ve ihtiyaçlardan dolayı hepimiz daha fazla kazanmak isteriz. Gelirimizi artırmak için sürekli araştırma yapar ve para kazandıracak en iyi işleri bulmaya çalışırız. Günümüzde para kazanacağımız işleri bulmak için aslında pek zorlanmıyoruz. İnternet sayesinde birçok fikirle tanışabildiğimiz gibi internetin kendisi de birbirinden güzel fırsatları karşımıza çıkarıyor. Evde otururken yapabileceğimiz işlerden tutun da gezerken bile para kazanabileceğimiz fikirlerle tanışıyoruz.
Kazancınıza haftalık 500 liralık bir katkı sağlayarak, istediklerinizi daha rahat bir şekilde yapma imkanına sahip olabilirsiniz. Haftalık 500 lira, aylık kazancınıza 2000 lira katkı sağlayarak hem geleceğinize yatırım yapabilir hem de gönlünüzce istediklerinizi yapabilirsiniz. Biliyorsunuz, çalışıp çabalamadan daha fazla gelirin sahibi olamazsınız ve parasızlıktan şikayet ederek hiçbir şeyi düzeltemezsiniz. Para kazanmak istiyorsanız, mutlaka bir yerden başlamalı, kendinize göre bir ek iş modeli geliştirmeli ve şikayet etmeden, başaracağınıza inanarak bu işlerin peşini bırakmamalısınız.
Şimdi sizlerle haftada 500 lira kazanmanızı sağlayacak 8 iş fikrinden bahsetmek istiyoruz:

Tamirat İşleri Yapın

Tamirat İşleri YapınEğer birkaç konuda tamir yeteneğine sahipseniz, oldukça şanslı kişilerdensiniz. Çünkü bir ek gelir elde etmek için harika bir yeteneğiniz var ve basitçe para kazanacağınız yollar bulabilirsiniz. Komşunuzun, tanıdıklarınızın veya iş arkadaşlarınızın evinde meydana gelen bir arızayı çözerek, bozulan aletleri tamir ederek para kazanabilirsiniz. Aynı zamanda internetten ilan verebilirsiniz ve sosyal medyadan bu tarz duyuruların yapıldığı sayfalara katılabilirsiniz. İş bulmak istediğiniz zaman basitçe bulursunuz ve işinizi güzel bir şekilde yaptığınızda, insanların sizi tercih etmesini sağlayabilirsiniz.
  • Hangi tamir işlerini yaparak para kazanabileceğinizi görmek için burayı tıklayın.

Direksiyon Dersi Verin

Direksiyon Dersi VerinEğer iyi bir şoförseniz, bu işi öğrenmek isteyen kişilere özel dersler verebilirsiniz. Ama bu noktada dikkatli ve ilgili izinleri almış olmanız gerekiyor. Bu konuyu kolayca halledebileceğinizi belirterek haftada 500 lira civarında bir ek gelir elde etmek için oldukça iyi bir yöntem olduğunu da söylemek istiyoruz. Etrafınızda mutlaka araba kullanmayı öğrenmek isteyen kişiler olacaktır ve yakınlarınız aracılığıyla da bu işi yaptığınızı duyurabilirsiniz. Müşteri bulma konusunda sıkıntı yaşamayacağınızı bilmeli ve trafik kurallarını iyi bir şekilde öğretmeyi unutmamalısınız.

Bebek Ürünleri Satın

Bebek Ürünleri SatınEğer el beceriniz varsa ve bu yeteneğinizi değerlendirmek istiyorsanız, günümüzde oldukça popüler olan bebek ürünlerine yönelebilirsiniz. Şimdilerde bir bebek doğacağı zaman oldukça meşakkatli bir çalışma başlıyor. Süslerden en gerekli kıyafetlere kadar birçok nokta düşünülüyor. Sizin devreye gireceğiniz nokta ise süs eşyaları ve anne – bebek takımları olabilir. Kapı ve oda süsleri, battaniyeler, takı yastıkları, hatıra amaçlı yapılan bebek şekerleri, anne – bebek bandanaları gibi birçok konuda yeteneğinizi konuşturabilirsiniz. Alacağınız siparişlere göre bu işleri yaparsınız ve oldukça eğlenceli olduğu da ortadadır. Ayrıca bir kere adınız duyulup ürünleriniz beğenildiği zaman iyi bir müşteri portföyü yaratabilirsiniz.
  • Bebek ürünleri satarak nasıl para kazanacağınızı öğrenmek için burayı tıklayın.

İnternet Yatırımlarını Keşfedin

İnternet Yatırımlarını KeşfedinGünümüzde yatırımlarınızı internetten yapıyorsunuz ve eskiden kuyumcu ile döviz bürolarında yaptığınız işlemlere göre daha kazançlı çıkıyorsunuz. İnternetten fiziki bir alım yapmadığınız için kaybolma, çalınma gibi risklerle karşılaşmıyorsunuz ve bu konu dışında, kuyumcuda nasıl alım – satım yapıyorsanız aynısını yapıyorsunuz. Hatta bu işlemleri çok daha avantajlı olanaklarda yapabiliyor ve kısa sürede para kazanabiliyorsunuz. Yeni nesil finans piyasaları ile tanışabiliyor ve birbirinden iyi olanaklar altında yatırım yapıyorsunuz. Nasıl yapacağınızı öğrenmek için de interneti kullanabiliyor ve ücretsiz eğitimlerden faydalanabiliyorsunuz.

Nitelikli Makale Yazarlığı

Nitelikli Makale YazarlığıMakale yazma yeteneğine sahip misiniz? Eğer sahipseniz, günümüzde oldukça iyi bir kazanca sahip olabilirsiniz. Birçok web sitesi, kendileri için kaliteli yazılar yazabilecek kişiler aramaktadır. Yalnızca belli bir alana hitap eden web siteleri ise alanında uzman nitelikli makale yazarları aramaktadır. CV’nize ilgi alanlarınızı ve yazabileceğiniz konuları belirterek kişilerin sizi keşfetmesini sağlayabilirsiniz ve kolayca iş bulabilirsiniz. Bu işi freelance yaparsınız ve yazdığınız makalenin kalitesine göre iyi bir kazanç elde edebilirsiniz. Nitelikli makalelerin fiyatı genel olarak kelime sayısına bağlı olarak 20 liradan başlamaktadır. Elbette bu çalıştığınız kişiye göre de değişiklik gösterecektir.

Instagram’dan Satış Yapın

Instagram'dan Satış YapınBildiğiniz ve gün içerisinde rastladığınız gibi Instagram artık para kazanılan bir sosyal ağa dönüştü. Kişiler kendine ürünlerini gösterecekleri hesaplar oluşturuyor ve gerekli bilgileri buradan paylaşarak müşteri buluyor. Bu şekilde para kazanan birçok kişi var ve ister kendi ürünlerini satıyorlar ister yurt dışından getirttikleri ürünleri satışa koyuyorlar. Instragram’ı biraz incelerseniz, mutlaka bu sayfalardan birine denk gelirsiniz. Biraz incelerseniz, sistemin nasıl çalıştığını anlarsınız ve sizlerde birer Instagram satıcısı olabilirsiniz.

Saç ve Makyaj Yapmayı Öğrenin

Saç ve Makyaj Yapmayı ÖğreninSon yıllarda kadınların kendilerine daha fazla özen gösterdiğini biliyoruz. Makyaj artık yalnızca düğüne giderken yapılmıyor ve günlük hayatta kullanmak için de gösterişli saç modelleri kullanıyor. Fönlenen, dolgunlaştırılan saçlar, örgü modelleri, profesyonel makyajlar günlük hayatta sıklıkla görülebiliyor. Doğal olarak bu konuda bilgisi olmayan kişiler genellikle kuaförlerden çıkmıyor ve her sabah onlara mutlaka uğruyor. Eğer ek gelir elde etmek istiyorsanız, bu konuda bilgi edinebilir ve becerinizi geliştirebilirsiniz. Özellikle ev hanımları için yapılabilecek son derece güzel bir iş olduğunu bilmenizi isteriz.

Özel Ders Verin

Özel Ders VerinUzman olduğunuz konularda ders vererek iyi bir gelir elde edileceğini zaten biliyorsunuz. Özellikle bilgisayar, yabancı dil, resim, müzik gibi konularda saatlik ücretlendirilen özel dersler, uzmanlarını zengin ediyor. Saatlik en az 150 liraya vereceğiniz dersler sayesinde haftada 500 lirayı rahatlıkla kazanabilir ve bütçenize iyi bir katkı sağlayabilirsiniz. Hatta vereceğiniz dersleri internet üzerinden de verebilirsiniz ve böylece evinizden ayrılmanıza veya öğrencileri evinize çağırmaya gerek kalmadan da bilgilerinizi aktarabilirsiniz.

Sonuç

Gelirinizi artırmak için her şeyden önce kendinize güvenmeli ve başaracağınıza inanmalısınız. Genellikle kişilerin ya kendilerine ya da yöntemlere inanmadıklarını görüyoruz. Oysaki sizlerle paylaşmış olduğumuz yöntemler, daha önce denenmiş ve örnekleri sürekli karşınıza çıkabilecek yöntemlerdir. Yani kendiniz için en iyi yöntemi bulabileceğinizin farkında olmalı ve bakış açınızı genişletmelisiniz. Kafanızı kaldırıp bakındığınız zaman mutlaka size uygun para kazanma yöntemleri ile karşılaşabilir ve gelirinizi kolayca artırabileceğinizi, paranızı nasıl yönetebileceğinizi görürsünüz.
kaynak: paratic.com